Loading...

Büyük Hun İmparatorluğu




 
 
 
BÜYÜK HUN İMPARATORLUĞU 
 
 
Kuruluş Tarihi: M.Ö. 220
Yıkılış Tarihi: M.Ö. 58
Kurucusu: Teoman
Başkenti: Ötüken
Dili: Hun Türkçesi
Devlet Başkanı: Tanhu



 
Orta asya'da yaşanan Türk göçlerine katılmayıp doğuda, Orhun ve Selenge ırmaklarının çevresinde toplanan ve Hun adı verilen Türkler. Çinlilerin Hiung-Nu dedikleri Hunlar tarafından Orta Asya'da ilk Türk hakimiyeti gerçeklemiştir.
Halk anlamına gelen Hun adını taşıyan Türkler,Orta Asya'da Büyük Hun, Orta Avrupa'da Avrupa Hunları,Kuzey Hindistan'da Ak Hun adlarıyla ayrı yer ve zamanda üç farklı siyasi devlet kurmuşlardır.

Tarihte bilinen ilk Türk devleti olan Büyük Hun İmparatorluğu MÖ 7.yüzyılda yapılan Türk göçlerine katılmamış Türk topluluklarınca kurulan bu devlet ilk dönemlerinde Orhun ve Selenga ırmakları ile Ötüken ve Ordos bölgesinde yaşamışlardır. Büyük Hun İmparatorluğu hakkında ilk bilgiler, MÖ 318 yılında Çin ile yapılmış Çinçe yazılan bir anlaşma metnidir bu anlaşma Orta Asya tarihinde bilinen ilk yazılı anlaşma olarak bilinir..

Çin,Hun akınlarından korunma amacıyla Çin Seddini 3.yüzyılın sonlarında tamamlamışlardır.  İmparator Shih-Huang-ti (MÖ 247-210) Hun akınlarını durdurmak için kuzey sınırında inşa edilmiş kale ve kuleleri bir duvarla birleştirmiş ve Çin Seddi'ni meydana getirmiştir. (MÖ 214) 





1) Teoman Dönemi (MÖ 220-209)

Hunların bilinen ilk hükümdari Teomandır. Çin kaynaklarında Tuman olarak bahsedilir. Şanyü ve Tanhu unvanlarıyla anılan Teoman, birbirlerinden ayrı yaşayan boyları birleştirmiş ve tarihte ilk Türk birliğini sağlamıştır. Hükümdarlığı 11 yıl süren Teoman Şanyü döneminde ki Türklerin askeri üstünlüklerinde, süvarilerin yeri çok önemlidir. Çin'e karşı yapılan akınlarda önemli topraklar kazanan Türk süvarileri, Çinlileri oldukça zor durumda bırakmış ve onları Çin Seddi bile durduramamıştır.

Teoman'ın büyük oğlu ve veliahtı Mete idi.Teomanın başka bir eşinden bir oğlu daha vardı.Mete'nin üvey annesi Mete'nin yerine Teoman'dan sonra tahta kendi oğlunun geçmesi için Teomanı Mete'ye karşı kışkırtmıştı. Hunların komşusu olan Yüeçilerin kuvvetli olduğu dönemde karısının etkisinde kalan Teoman Mete'yi Yüeçilere rehin vermiş ve ardından Yüeçilere savaş ilan etmiştir.

Hunların en güçlü komşularından olan Tung-hular(Moğol ve Tunguz kabilelerinin oluşturduğu birlik)  ile Yüeçilerdi. Mete Yüeçiler elinde ne kadar rehin kaldığı bilinmemektedir. Mete bir fırsat bulup Yüeçilerin elinden kurtulmayı başarınca geri dönmüş bu duruma sevinen Teoman onu takdir etmiş ve emrine 10.000 kişiden oluşan bir atlı birliği vermiştir. Mete olağanüstü bir disiplin ile ordusunu eğiterek babasını,üvey annesini ve kardeşini kendisine bağlı askerleriyle öldürerek, Hun tahtını ele geçirmiştir. Başka bir rivayete göre Mete babası Teomanı av sırasında öldürmüş ve Hun tahtına geçmiştir.





2) Mete Dönemi (MÖ 209-174)

Mete, MÖ 209 yılında Şanyü unvanıyla Hun tahtına çıktı. Çin kaynaklarında Mao-tun olarak geçen bu hükümdara Türk tarihçileri Mete demiştir. Mete dünyanın en disiplinli ordusunu kurmuş ve ülke içinde ki karışıklıkları önlemiştir. Bu tarihlerde Hunların komşuları güneyde Çin, güney batıda Tung-Hular ve Yüeçilerdi. İlk askeri zaferini sürekli kendisinden toprak isteyen (Moğol Kökenli) Tung-Hular üzerine sefere çıkarak elde eden Mete Han yönünü İpek Yoluna sahip olmak için batıya çevirmiş ve ikinci seferini Yüeçiler üzerine yapmıştır. Yüeçileride yenen Mete, İpek Yolu'nu MÖ.203 yılında kontol altına almayı başarmıştır.

Tatung-Fu (Çin Sındığı) Savaşı (MÖ 201)

Mete, döneminde geçen Çin Sındığı savaşı,Türklerin askerlik ve strateji dehasının en büyük ve önemli örneklerinden biridir. Teoman'ın yerine Hun tahtına çıkan Mete Han, kısa sürede devlet yönetimi ve askeri anlamda gösterdiği başarılarla imparatorluğu güçlendirmiş ve Mete, artık gözünü Çin'e dikmiştir.

Çin'e karşı askeri harekata başlamadan Çin kışkırtmalarıyla hareket eden Tung-Huları ve Yüeçileri kontrol altına alan Mete Han, kuzeye ve güneye doğru genişleyerek 26 hanlığı devletine bağlamıştır. Çin sınırına yakın tarlaları ektirmiş ve Çin'i kuşkulandırmadan ihtiyacı olan yiyeceği karşılamıştır. Orduyu daha da büyütmüş ve ıslık çalan oklarla ordusunu donatmıştır.

Mete, kalabalık Çin ordusuna karşı yapılacak bir harekatın çok iyi planlanması gerektiğini biliyordu.
Mete Han'ın planı şu şekildeydi;
Uzun mesafeli ve yorucu yürüyüşler yapmak yerine temas kuracak kadar ilerlemek, sonra kaçar gibi yaparak çekilip düşmanı harekat üssünden uzaklaştırmak ve ardından kesin sonuçlu bir muharebe ile Çinlileri yok etmekti. Mete'nin asıl ordusu gerideydi. Düşmanı Tatung-Fu güneyine Sankan-Ho nehrinin arkasında dağlara çekmek isteyen Mete ordusunu dağlarda saklayacak ve diğer küçük bir birlikle Çinlilere saldırıp onlarla gerçek bir muharebeye girmeyerek geri çekilecekti. Kış ayı geldiği için Çin İmparatorunun Hunlara saldırmama olasılığı vardı. Bu durumu düşünen Mete Han, ilk önce Maye şehrine saldıracak ardından şehrin idaresinde bulunan Kral Tisi'yi kendi yanına çekmek isteyecek ve Han Kralı ile Çin İmparatoru Kao-Ti'nin arasını açacaktı. Bu durumda Han Kralına duyacağı öfkeyle Kao-Ti'nin savaştan kaçma olanağı gözükmüyordu.

Sonbaharın sonlarına doğru Tiyanşan Dağlarında ki yığınağından hareket eden Mete'nin ordusu Çin sınırı aşmış bir kol; kuzeyden inen yolları gözetmeye,Mete Han'ın harekat üssünü ve asıl ordusunu yan ve gerilerini korumaya Tatung'a gitmiştir. Ana Kol'da Han Krallığının merkezi Maye şehrine saldırmıştı. Han Kralı bu durumda İmparator Kao-Ti'den yardım istemişsede bu kadar hızlı gelişen bu kuşatma harekatının olmayacağını düşünen İmparator, Mete Han ile Han Kralı'nın anlaşmış olabileceğini düşünerek yardım etmemiştir. Han Kralı yalnız kalmış ve Hunlar ile anlaşmak zorunda kalmıştır. Mete Han'ın planı başarılı olmuş ve  Çin İmparatorunu kışkırtmayı başarmıştır. Han Kralını Çinlilerin üzerine salan Mete Han,Krala Çinlilerle kesin bir savaşa girmeden geri çekilmesi yönünde emir vermiştir.

120.000'i aşkın ordusuyla İmparator Kao-Ti,Singan-Fu yönünde Han Kralı Tisi'nin ordusunu durdurmuş ve kuzeye doğru kovalamaya başlamıştı. Geriye doğru çekilen birlikler kesin bir muhabereye girmedikleri için yıpranmamıştır ve Çin orudusu Mete Han'ın ordusunun bulunduğu bölgeye çekilmiştir. Çinlilerin akın kolları Hansin Geçidinde sıkışmıştı, İmparator Kao-Ti başarısının üzerine Hun ordusunu tamamen dağıtabileceğini düşünerek süratli ve hırslı bir şekilde saldırmıştır. Kış şartlarının ağırlaşması ve saldırıdan sonuç alınamadığı için askerler umutsuzluğa kapılmıştır. İmparator Kao-Ti, Mete Han'ın ordusuna yaklaştığını düşünerek elçiler göndermiş ve bu elçilerden Mete Han'ın ordusunu zayıf ve bitkin olduğunu öğrenmiştir. İmparator Kao-Ti, Hunları geriden kuşatmak için Tatung'a ulaşmak amacıyla harekete  geçmiştir. Mete Han askerlerini dört birliğe ayırmış ve her birliğe farklı renkte at ve sancaklar vermiştir. Muharebe tamamlandığında Tatung Ovasında koca bir ordu imha edilmiş ve Çin İmparatoru kaçarak Peteng Kalesine sığınmıştır. Bu zafer sonucunda Çin İmparatoru,Mete Han'ın şartlarını kabul ederek barış anlaşması yapmak zorunda kalmış ve bu anlaşmaya göre Çin prenseslerinden birisi Hunlara gönderilecek ve Çin her yıl veri ödeyecekti.

Çin Sındığı savaşı,Türk askerlerinin kendilerinden sayıca daha büyük bir orduya karşı verdiği savaşlardan sadece biridir. 240.000 kişi olarak tahmin edilen Çin ordusuna karşılık Hun ordusu sadece 48.000 Türk askerinin gösterdiği büyük bir başarıdır. Çin Sındığı savaşında alınan başarı dünya harp tarihinde Türk askeri ve zekasının üstünlüğünü bariz bir şekilde ortaya koymuştur.

Baideng Savaşı (MÖ 200)

Baideng savaşı MÖ 200 yılında, Hunlar ve Çinliler arasında geçen en ünlü çarpışmalardan biridir. Bozkırdan Çin'e daha öncede akınlar yapılıyor ve küçük çatışmalar yaşanıyordu. MÖ 221'de Çin'de ki siyasi birliğin sağlanmasının ardından MÖ 206 yılında Han Hanedanı iktidara gelmişti. Bozkırda ise MÖ 209 yılında Hun Yabgusu Mete Han Bozkır birliğini bir kaç yılda kurmuştu.
MÖ.200 yıllarına geldindiğinde Çin ve Bozkır kendi aralarında ki siyasi örgütlenmeyi tamamlamış ve o güne kadar yaşanan küçük çaplı çatışmaların ardından büyük bir savaşın yaşanması kaçınılmaz bir hal almıştı. İç savaşı bitiren İmparator Liu-Pang (Gao-Zu) General Meng-Tien tarafından daha önce inşa edilen kuzey savunmasını güçlendirmeye kalkışmıştı. Hunlarda, iç savaştan yararlanarak aşılması zor Gobi Çölü'nün güneyinde bulunan üsleri ele geçirmişti ve buraları kaybetmek istemiyorlardı.

Mete Han, kurduğu göçebe ittifakından bir ordu kurarak Çin sınırını geçmişti. Basit bir yağma olarak görülen bu operasyonun asıl amacı taktik ustası Mete Han'ın amacı (kendi halkına,boyun eğdirdiği göçebelere ve Çinlilere) göz dağı vermekti. Elde edilecek ganimet ittifakta bulunan diğer boy beylerinin sadakatini sağlayacak ve onları gücüyle korkutarak kuzeyde ve güneyde (Hunların Güneyi) hareketlenmeye başlayan Çinlilere aba altından sopa gösterilmiş olacaktı. Cesur İmparator, Liu-Pang (Gao-Zu) Mete Han'ın, hareketlerine karşılık vermeye karar vermişti. Mete Han, maceraperest görünümü altında temkinli ve stratejistti, Çin'in içlerine kadar ilerleyerek tuzağa düşmek istemeyen Mete Han, Çin'in kuzey savunmasında ki en önemli nokta olan Mai Kalesi'ni kuşatma altına aldı. Kaleyi savunan komutan İmparatorun akrabası Han Hsin'di(General Han Hsin değil.) Yardım gelmediğini gören prens ümidini keserek teslim oldu ve Mete Han'a biat ederek onun hizmetine girdi. 

Tarihin gördüğü en büyük hükümdarlardan olan stratejist ve savaş dahisi olan Hanlar Hanı Mete Han, amacına ulaşmış İmparator Liu-Pang'ı (Gao-Zu) kışkırtmayı başarmıştı. İmparator bu belayı def etmek üzere devasa bir ordu kurduktan sonra kuzeye doğru hareket etti. Mete Han, ordusunu dağlara çekti ve bir yandan Çin'in farklı bölgelerine saldıran Mete Han Çin'e ait herşeyi yağmalıyor, düzensiz bir yağmacı izlenimi oluşturmak istiyordu. Mete Han'ın bu taktiğide gerçekleşmiş ve İmparator kendi gözünde düzensiz bir yağmacı olan Mete'yi takip etmeye başlamıştı. Fakat İmparator Mete'nin onu daha önce hazırladığı tuzağa doğru ilerlediğinden haberdar değildi.

Mete Han'ın, ordusunun tamamı süvarilerden oluşuyordu. Kuzeyde ki kara iklimden geldikleri için soğuğa hazırlıklıydılar. Askerlerin soğuk için kapüşon ve eldivenleri bulunuyordu. Çin askerleri halktan devşirilmiş piyadelerden oluşuyordu. Yüksek dağlarda Hunları kovalarken soğuğun pençesine düşen binlerce Çinli okçunun parmakları donmuştu bu yüzden Çin ordusu askeri gücünün önemli bir kısmı savaşamaz hale gelmiş ve Mete'nin tuzağının bir parçası gerçekleşmişti. Mete hızla süvarilerini geri çekiyor ve Çinlilerin elinden kaçtığı izlenimini veriyordu. Telaşa düşen Çin İmparatorunun önünde sadece iki seçenek bulunuyordu. Ya Hunların ellerini kollarını sallayarak gitmesine göz yumacak ya da hızlı birliklerini yanına alarak Hunların peşine düşecekti. İmparator Lui-Pang riskli olan ikinci yolu seçerek ordusunu ikiye böldü ve İmparator küçük ama hızlı bir birlikleiyle Hunların peşinde düştü.

Mete Han geri çekiliyordu sonra aniden durup Çinlilere saldırıyordu. Çinliler bu hamle karşısında şaşkına dönmüşlerdi, Baideng Kalesi önünde Hunlarla karşılaşan İmparator ağır bir yenilgiye uğradı. Baideng savaşı,göçebe Türk toplumlarında tarih boyunca kullanılacak olan '' Sahte Geri Çekilme '' taktiğinin ilk örneği olmuştur. İmparator panik içinde Baideng kalesine çekilmişti birliklerini toparlayıp durumu değerlendirmek istiyordu fakat Hunlar fırsatı kaçırmamış ve kalenin etrafını sarmıştı. Mete ordusunu dört tümene ayırıp kalenin tüm çıkışlarını tutmaya başladı.

Orduların sayıları belirsizdir. Çin ordusunun tümünün mevcudu 300.000'in üzerindeydi ancak İmparatorla beraber kaleye sıkışan öncü kuvvetlerin ne kadar olduğu bilinmiyordu. Çin tarihçilerine göre Hun ordusunun mevcudunun 300.000 olduğu yazılsa da bu sayı fazlasıyla abartılı olmakla beraber göçebelerin toplam nüfusları böyle bir ordu çıkarmaya yetmeyeceği gibi her askerin yanında en az iki kat at olduğuna ve bu atların kuşatma sırasında kalenin çevresine dağılıp otla besleneğine göre Hun ordusunun sayısı, kabaca çayır sayısına göre sınırlanmalı buna göre Hun ordusunun tahmini mevcudunun 20.000 ile 40.000 arasında olduğu düşünülmektedir.

Yedi gün süren kuşatmanın ardından İmparator köşeye sıkışmış ve barış için tüm şartları kabul etmek zorunda kalmıştı. İmparator kaleden kurtulsa bile Mete Han'ı iyice tanımış onun taktik ve manevra kabiliyetine bizzat şahit olmuş ve savaşı sürdüremeyeceğini anlamıştı ve İmparator, Hunlara barış öneriyordu. Çin tarihçilerine göre yabgunun karısı (Yenge) ile temasa geçerek hediyelerle gözü boyandı. Karısının etkisinde kalan yabgu barışı kabul etti. Fakat Mete'nin dehasını düşünürsek bu durumun başka bir açıklaması olması gerekiyordu. Mete Çinlilerin yüreklerine korku salmıştı fakat kendi gücünün sınırlarının farkında olan Mete Han kuşatmayı uzun süre devam ettiremeyeceğini biliyordu ve İmparatorun geride kalan asıl ordusuyla karşılaşması halinde iki ateş arasında kalabilirdi, Mete Han tuzağa düşme ihtimalinide göz önünde bulundurmuş ve barış teklifinin şartlarıda oldukça makul olduğu için Mete barış teklifini kabul etti. Mete Han, Çin ordusuna göre bir avuç süvarisiyle Çin'i işgal etmeye kalkışmayacak kadar gerçekçi bir liderdi. Çinlilerin teklifini kabul eden belki de yaptığı güç gösterisinin zedelenmemesi için karısının ricasıyla bu teklife razı olduğu izlenimini oluşturdu.

Mete Han psikolojik anlamda yıpratma taktiğini sonuna kadar uygulamış, antlaşmanın ardından İmparator'un kaleden çıkmasına izin vermişti, ancak Çinlilerin geçeceği yolun iki yakasına askerlerini yerleştirerek oklarını İmparatora çevirtti. İmparator Liu-Pang bu korkuyu hayatı boyunca unutmayarak Mete Han'ın tüm tehditlerine boyun eğdi. Taktik ustası ve büyük Türk hükümdarı Mete Han bu yolla imparatoru etkisi altına alarak zaman zaman Çin'e keyfi akınlar düzenliyor düşmanının yüreğine düşürdüğü korkuyu unutturmuyordu. Çinliler, Mete Han hayatta olduğu sürece antlaşmaya uyarak Hunlara ''Hediye''adı altında yıllık vergi veriyorlardı. Kuzeyde ki ticaret ve savunma bölgesi Hunlara bırakmışlardı ve yabguya bir prenses armağan etmişlerdi.


Hun-Çin İlişkileri

Mete Han, Yüeçiler ardından Çin seferine çıktığında Çin'e han ailesi hakimdi. Teoman zamanında Çinliler, kuzeyde ki otlakları Hunlardan almıştı. Mete Han, bu otlakları tekrar almak isteyince Çin'e karşı sefere çıktı. Mete Han, çıktığı bu seferin başarılı olmasının ardından Hun otlaklarını MÖ 201. yılında geri almayı başardı.

Çin İmparatoru Kao-Ti MÖ 197 yılında ordusuyla Mete Han'ın üzerine yürüdü. Ordusunu bu savaşa hazırlayan Mete bazı Çin beylerinide yanına çekmeyi başarmıştı. Mete Han, Hun öncü birlikleriyle mücadele etmekten yorulan İmparator Kao-Ti'nin 320.000 kişilik ordusunu pusuya düşürerek onları mağlup etti. Kaçmayı başaran İmparator Peteng kalesine sığınmak zorunda kaldı. İmparatoru takip eden Mete Han, Peteng kalesini kuşattı ve bu kuşatma ardından MÖ 197 yılında barış ve dostluk antlaşması imzalandı. Bu antlaşmanın şartlarına göre Çin, Sarı Irmağın güneyini Hunlara terkediyor ve her yıl yiyecek,ipek ve vergi ödemeyi kabul ediyordu. Bu antlaşma Doğu Asya tarihinde ki iki büyük devletin arasında imzalanan ilk uluslararası antlaşmadır.





3) Ki-ok Dönemi (MÖ 174-160)

Mete Han'ın ölümünün ardından Hun tahtına oğlu Ki-ok geçmişti. Mete'nin ölümüyle ayaklanan Yüeçiler üzerine yürüyen Ki-ok Yüeçileri batıya sürmüş Hunlar karşısında dayanamayan Yüeçiler batıya göç ederek MS 1. yüzyılda bugünkü adıyla Afganistan,Pakistan ve Kuzaybatı Hindistan'da Kuşhan devletini kurmuşlardı.

Ki-ok, MÖ 166 yılında Çin'e sefer düzenleyerek başkentte ki İmparatorluk sarayını yakmıştı. Bu seferin ardından Çin ile ekonomik ve siyasi ilişkileri geliştirme amacıyla babası gibi Çinli bir prenses ile evlendi. Siyasi amaçla yapılan bu evlilikler genelde Türk devletleri için istenmeyen sonuçlar doğurmuştu. Kalabalık bir heyetla gelen Çinli prenseslerin emrinde yer alan casuslar Türk boyları ve Türk beylerini birbirine düşürmekten vazgeçmiyorlardı.



4) Kün-Çin (Cün-Çin) Dönemi (MÖ 160-126)

Ki-ok'un ölümünden sonra Hun tahtına oğlu Kün-Çin geçti. Çin bu dönemde ekonomik açıdan güçlendi ve en büyük amaçları Büyük Hun İmparatorluğu'nu ortadan kaldırırak İpek Yolu'na hakim olmaktı. Amaçları için çok sinsi bir politikayı izleyen Çin, Çinli prenseslerin emrinde yer alan casusları sayesinde Hun beyleri ve Büyük Hun İmparatorluğuna bağlı olan diğer Türk boyları arasına girmiş ve iç karışıklık için isyanların zeminini hazırlamıştı. Ayrıca Türk ülkesine ticaret yoluyla ipek ve lüks eşyalar sokarak Türk halkını rahata ve lükse alıştırdı. Zamanla ülke içinde huzursuzluklar ve kargaşa çıkmaya başladı. Bazı Hun beylerinin de Çin İmparatoruna sığınması Hun-Çin savaşlarının yeniden başlamasına zemin hazırladı.

Büyük Hun İmparatorluğu’nun Parçalanışı ve Yıkılışı

Büyük Hun İmparatorluğu’nun Çin karşısında ki üstünlüğünün ortadan kalkması, Çinlilerin ödediği vergi ve ipeği kesmesine neden olmuştu. Bu durumda Büyük Hun İmparatorluğu ekonomik açıdan zor duruma girmişti. Hunların tekrar güç toplayıp Çin'e karşı başlattıkları savaşlarda alınan zaferler de kalıcı olmadı. Bu olumsuzlukları değerlendirmek isteyen Çinliler, Hunlara karşı akınlarını arttırmıştı. Bu akınların ardından İpek Yolu hakimiyeti MÖ 60 yılında Çinlilere geçmişti. Bu olaydan sonra Hun Hakanı Ho-Han-Yeh MÖ 58-31 yıllarında Çin himayesine girmekten başka çarelerinin kalmadığını düşünüyordu. Bu düşünceye karşı çıkan Hun Hakanı'nın kardeşi Çiçi bu düşünceyi utanç verici buluyordu. Bu nedenle Çiçi, Hun Hakanı Ho-Han-Yeh'in hükümdarlığını tanımaması üzerine devlette ki siyasi birlik Doğu Hunları ve Batı Hunları olarak ikiye bölünmeleri ardından MÖ 58 yılında parçalandı.

Batı Hunlarının başına geçen Çiçi, Çu ve Talas ırmakları arasında ki bölgeye yerleşerek devletini kurdu. Çiçi, bu bölgede etrafı surlarla çevrili bir başkent inşa etti. Çinlilerle mücadeleye başlayan Çiçi MÖ 36 yılında başkentini kuşatan Çinlilerin teslim ol çağrılarına karşı savaşarak ölmeyi tercih etti. Çin hakimiyetini tanıyan Doğu Hunlarıda Ho-Han-Yeh'in ölümünün üzerine Çinlilere karşı yeniden mücadeleye başladılar. Doğu Hunları'nın hükümdarı Yu-Tanhu'nun döneminde MÖ 18-47 yıllarında  tekrar bağımsızlıklara kavuşmuşlardır. Kuzeye doğru genişleyen devlet Yu-Tanhu'nun ölümünün ardından iç karışıklıkların yeniden başlaması ve Yu-Tanhu'nun oğulları arasında başlayan taht kavgaları, devletin tekrar Kuzey ve Güney Hunları olarak ikiye bölünmesine neden oldu.

Kuzey Hunları Çungarya'dan Orhun'a kadar olan bölgeye, Güney Hunlarıda Çin Seddi'nin kuzeyinde ki topraklara sahip oldular. Kuzey ve Güney Hunları arasında ki en büyük fark, Güney Hunlarının Çin'e tabii olmasına karşılık, Kuzey Hunlarının bağımsızlıkları için mücadelerine devam etmeleridir. Çin ordularının ve doğudan Siyenpiler'in saldırıları Kuzey Hunlarını zayıflattı ve 156 yılında Siyenpiler tarafından yıkıldılar.

Hunlarda Devlet Yönetimi

Mete'nin oluşturduğu kavimler federasyonu ilk göçebe Türk imparatorluğu olarak Asya topraklarında kurulmuştur. Devlet, soyluluk derecesine göre hiyerarşi içine girmiş boy ve budun topluluğuna dayanıyordu. İmparatora Büyük Tanhu adı veriliyordu ve Tanhu'ya bağlı hassa birlikleri bulunuyordu. Bu birliğin aracılığıyla tüm ülke yönetiliyordu. Tanhu ve ailesi ülkenin en iyi sürülerine sahip oluyor ve bu sürüler ülkenin en iyi otlaklarında besleniyordu. Tanhu'nun karargahında merkez bürokrasisi gelişmiş ve saray bürokrasisinde okumuş Çinliler kullanılmıştı. Askeri yönetimde, Çinlilerle savaşırken bile Çin'i bilen Çinlilier danışman olarak atanmış Hun İmparatorluğu, Türkler arasında ilk devlet niteliğini oluşturan bir birlik kurmuşlardı.

Bozkırdan uzak köşelere dağılan boyların yönetimi için sol ve sağ olarak bölünürdü. Askeri örgütlenmede bu şekilde sol ve sağ ayrımı uygulanır, sol genelde sağa üstün tutulurdu. Bunun nedeni güneşi yücelten Türklerde, yüz güneye çevrildiğinde sol güneşin doğduğu yerdi. Hunlarda bu durum sol bile elig ve sağ bile elig olarak adlandırılmıştı.

Bunlar sol ve sağ krallarıydı. Sol bilge elig Büyük tanhu soyundan gelen veiahttı. Aynı zamanda sol ve sağ orduların komutanı sayılan bu iki elig sağ ve sol boyların yönetimleriylede ilgilenirlerdi. Bu eligler genelde Tanhu'nun kardeşleri ve oğullarıydı. Çoğu düşman olan ve zorla bağımlı kılınmış boy ve budunların yönetilebilmesi için sağ ve sol eliglerin küçükte olsa doğrudan kendilerine bağlı askeri güce ve büyük sürülerini otlatacak insanlara ihtiyaçları vardı. Bunu, onlara ayrılmış boy ya da budun yerine getirirdi. Göçebe sistemde toprak değil, boy ve budun paylaşılırdı, toprak her zaman ikinci planda kalırdı. Yerleşik sistemde ise paylaşılan topraktı. Eliglerin sahip olduğu bu çekirdek ordu ve boya dayanarak diğer özerk boyları yönetirlerdi. Onların altında sağ ve sol doğru kralları vardı ve Hunlar bunlara dört köşe adını verirlerdi. Daha alt köşede de altı köşe adını alırlardı.

Hunlar'da Tanhu boyundan başka ayrıcalıklı ve soylu sayılan dört boy daha vardı. Çin kaynaklarına göre ikisi batıda ve ikisi doğuda olan bu boyların, Doğu'ya ve Batı'ya doğru göç etmeleri, beylerinin önderliğinde bağımlı boyların yönetime katıldıklarını gösterirdi. Bu dört soylu boyunda Tanhu soyuna akraba oldukları belirtilmektedir.

Ordu  yalnızca soylu boyların ve köle olmayan özerk boyların sağladığı askerlere dayanmıyordu. Savaşta yenilen ve esir alınarak köleleştirilen boylarda aynı şekilde asker sağlamakla yükümlüydüler. Bu nedenle Mete Han bozkırda  yüzyıllar boyu kullanılan ve Cengiz Han döneminde geliştirilen onlu düzenleme sistemini geliştirmişti.  Ordu, her birinin başlarında şefleri bulunan 10,100,1000 kişilik bölümlere ayrılmıştı. Onbaşı,Yüzbaşı,Binbaşı,Tümenbaşı rütbeleri bu düzenlemeden ileri gelmekteydi. Bu birlikler boylar çevçevesinde gerçekleştirilir ve büyük aile 10, boy 100, budun ise 1000 asker sağlamakla yükümlüydü.  Bu rakamlar bazen boy ve budunların durumlarına göre değişmeler gösteriyordu. Bu tür birimlerin Tanhu'nun, ili 24 changa ayırmasıyla bütünleştirebilirdi. Tepede sol ve sağ eliglerin her iki kanatta onbirer şefi bulunmaktaydı. Toplam sayıları iki eligle beraber 24'tü. Bu 24 şef kağan soyundan gelen prensler ve büyük askeri şeflerin karmaşık hiyerarşisinde bulunuyordu. Şefler derecelerine göre az çok kalabalık birliğin komutanı oluyorlardı.

Öte yandan, askeri sistem mülki yönetimin temelini oluşturmakta bu sistem akrabalığa dayalı sistemi yıkarak merkezi bir yönetimi getirmişti.
Boylar Hun devletinde merkezi bir yapıda yaşamışlardı. Askeri şef, genelde komuta ettiği askerlerin beyiydi. Bazen kavimler kökünden kopmuş askeri şefler kullanılmışsa da, yöresel beylerin yönetiminde ki boy örgülenmesi ve boyların dayanışması eskisi gibi oluyordu. Barış zamanında bir boyun askerleri geleneksel beyinin yanında çobanlık yapar hem beylerine hemde beylerinin aracılığıyla Hun devletine verdi öderlerdi. Boylar sistemi le Hun devletinin düzeni birbirine girmiş ve özdeşleşmişti. Hun devlet örgüsü kavim sisteminin üzerine akıllıca örtülen bir örtüydü. Düzenli toplanan bir kurum olmamakla beraber boy ve budunların işleriyle imparatorluğun politikası seferler iyi gittiği sürece Tanhu ve devletinin güçlü görünmesini sağlardı. Çin ve Türkistan yiyecek göndermeyince devletin ve hükümdarın durumu sarsılıyor ve bu durumda bağımlı yaşayan boy ve budunlar merkeze karşı sık sık ayaklanıyorlardı. Elde ki bilgilere göre Hun devleti, vergi ve asker sağlamakla yetinen bağımlı boy ve budunların iç düzenlerine pek dokunmaz, ince bir bürokrasiyle hiyararşik biçimde sıralanan boy ve budunlara dayanırdı. Köle durumda ki boylarda vergi vermek durumdaydı, hizmet yükümlülükleri dışında özerkliklerini korur ve kendi ekonomik uğraşarını sürdürürlerdi. Kendi hayvan ve sürülerini yetiştirebilir bozkırda bir süre sonra boylardan birisi büyüyerek diğerlerine eğemen olurdu. Efendi-köle ve boy ilişkisi sömürü düzeninin varlığına karşı geçici bir durumdu.Boylar içinde ki gelişmeyi soylular ve karabudun ilişkisi önemli ve anlamlıydı. Tunguzlar örneği gösterdiği üzere köle boyları ve beyleri ve ileri gelenleri de Hun beyleri ve askeri şefleri arasında bulunurlardı.




Büyük Hun İmparatorluğu Hükümdarları

1) Teoman Yabgu (M.Ö. 220 – M.Ö. 209)
2) Mete Han (M.Ö. 209 – Ö. 174)
3) Ki – Ok Yabgu (M.Ö. 174 – 161)
4) Kün – Çin Yabgu (Cün-Çin) (161 – 126)
5) İ-Çin-Hsien (İçihise) Yabgu (M.Ö.126 -114)
6) Wu-Weri (Uvey) Yabgu (M.Ö. 114 – 105)
7) Wu-Şih-Lu-Erh (U-Su-Liu-Usilu) Yabgu (M.Ö. 105 – 102)
8) Çü-Li-Hu (Hiü-Li-Hu-Güylihu) Yabgu (M.Ö. 102 – 101)
9) Çü-Ti-Hu (Tsie-Ti-Heu-Tsüydiheu) Yabgu (M.Ö. 101 – 96)
10) Hu-Lu-Ku-(Hu-Lo-Ku = Hulugu) Yabgu (M.Ö. 96 – 85)
11) Khuandi Yabgu (M.Ö. 85 – 68)
12) Khuyluy Yabgu (M.Ö. 68 – 60)
13) Uven-Güydi Yabgu (M.Ö. 56 – 58)